Bebekler kız ve oğlan olarak dünyaya gelir, acıkınca ağlar, tuvaletini yapar, uyur ve büyürler. Büyüyene kadar ihtiyaçlarında cinsiyetleri gözetilmez. Bugüne kadar bebekken ağlayan oğluna “erkekler ağlamaz”yada kızına “kızlar sessizce oturur, sus” diyen bir ebeveyn ile karşılaşmamışızdır. Bebekliğinde ihtiyaçlarını sorgusuz sualsiz karşıladığımız çocuklarımıza yaşları büyümeye başladıkça neden roller biçmeye başlıyoruz? Aslında daha doğmadan onlara uygun rolleri kendimizce veriyoruz, odalarının ve kıyafetlerinin rengini, oyuncakları biyolojik cinsiyetlerine göre hazırlıyoruz. Baktığımızda kimseye zararı olmayan hatta çok da sevimli görülen bu olgular uzun vadede hem onların bireysel hayatlarını hem de toplumsal hayatı etkiliyor. Toplumsal cinsiyet dediğimiz kavram, toplumun cinsiyetler üzerinden oluşturduğu roller ve beklentilerden oluşuyor. Çocuklar da 3 yaş civarında kendilerinden beklenen rolleri kendi davranışlarıyla ilişkilendirmeye başlıyorlar. Yani 3 yaşından itibaren kendi istekleri doğrultusunda değil, toplumun isteği doğrultusunda hareket etmeye başlıyorlar. Bebeklerle oynamak isteyen bir oğlan çocuğu ya da robotları merak edip araştırmak isteyen bir kız çocuğu ailesi tepki verdiği için bu isteğini baskılıyor. Peki, gerçekten böyle olmasını mı istiyoruz?
Bebekler kız ve oğlan olarak dünyaya gelir, acıkınca ağlar, tuvaletini yapar, uyur ve büyürler. Büyüyene kadar ihtiyaçlarında cinsiyetleri gözetilmez. Bugüne kadar bebekken ağlayan oğluna “erkekler ağlamaz” ya da kızına “kızlar sessizce oturur, sus” diyen bir ebeveyn ile karşılaşmamışızdır. Bebekliğinde ihtiyaçlarını sorgusuz sualsiz karşıladığımız çocuklarımıza yaşları büyümeye başladıkça neden roller biçmeye başlıyoruz? Aslında daha doğmadan onlara uygun rolleri kendimizce veriyoruz, odalarının ve kıyafetlerinin rengini, oyuncakları biyolojik cinsiyetlerine göre hazırlıyoruz. Baktığımızda kimseye zararı olmayan hatta çok da sevimli görülen bu olgular uzun vadede hem onların bireysel hayatlarını hem de toplumsal hayatı etkiliyor. Toplumsal cinsiyet dediğimiz kavram, toplumun cinsiyetler üzerinden oluşturduğu roller ve beklentilerden oluşuyor. Çocuklar da 3 yaş civarında kendilerinden beklenen rolleri kendi davranışlarıyla ilişkilendirmeye başlıyorlar. Yani 3 yaşından itibaren kendi istekleri doğrultusunda değil, toplumun isteği doğrultusunda hareket etmeye başlıyorlar. Bebeklerle oynamak isteyen bir oğlan çocuğu ya da robotları merak edip araştırmak isteyen bir kız çocuğu ailesi tepki verdiği için bu isteğini baskılıyor. Peki, gerçekten böyle olmasını mı istiyoruz?
Cinsiyet Eşitsizliğinin Sonuçları
Dünyada okur yazar olmayan 900 milyon insanın yaklaşık 600 milyonu kadındır.
Dünyada yoksulluk sınırında yaşamak zorunda kalan 3,1 milyar insanın yaklaşık %70’i kadındır.
Dünyada 156 ülke genelinde yönetici pozisyonunda çalışan kadınların oranı sadece %27.
Dünyada 156 ülkenin parlamentolarında yer alan kadınların oranı sadece %26,1.
Türkiye cinsiyet eşitsizliği endeksinde 156 ülke arasında maalesef 133. sırada yer alıyor.
Kaynak: Dünya Ekonomi Forumu – Küresel
Cinsiyet Eşitsizliği Raporu, 2021
TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTLİĞİ VE MASALLAR İLE HİKAYELER
Toplumsal cinsiyeti en çok gördüğümüz yerlerden biri de maalesef çocuklarımıza anlattığımız masallar ve hikayeler. Kız çocuklarının prenses olduğu, güçlü bir prens tarafından kurtarılmayı beklediği zayıf karakterler büyüdükleri zaman aradıkları hayatlar haline geliyor. Bir tarafın hayatı boyunca mağdur rolünde kalması diğer tarafın ise sürekli güçlü olmak zorunda bırakılması bunca yıldır devam etmesine rağmen maalesef sürdürülebilir değil. Bu sebeple kızlarınıza ve oğullarınıza seçtiğiniz hikayelerde cinsiyetçi yaklaşımların olmamasına özen gösterin. Hikayenin küçük bir noktasında fark ettiğiniz bir eşitsizliği bile çocuklarınızla mutlaka tartışın, olması gerekeni beraber değerlendirin. sürdürülebilir değil. Bu sebeple kızlarınıza ve oğullarınıza seçtiğiniz hikayelerde cinsiyetçi yaklaşımların olmamasına özen gösterin. Hikayenin küçük bir noktasında fark ettiğiniz bir eşitsizliği bile çocuklarınızla mutlaka tartışın, olması gerekeni beraber değerlendirin. Hep beraber çocuklarımızın
oyunlarını, oyuncaklarını, duygularını ve düşüncelerini eril esaretten kurtarıp onlara eşit haklara sahip oldukları bir dünya yaratalım.
Kız ve oğlan çocuklarımızın toplumsal cinsiyet baskısını yaşamaması için neler yapabiliriz?
✓ Öncelikle toplumsal cinsiyet eşitliği kavramını ebeveyn olarak bizler özümsemeliyiz. Kendi kullandığımız dili, farkında olmadan çocuklarımıza ilettiğimiz mesajları görmeye çalışalım. Çocuğumuza iyi gelecek olan tutumu inandığımız değerler doğrultusunda oluşturalım, toplumun bizden beklentisine ya da bize dayattığına göre değil.
✓ Oğullarımızı duygularını yaşamaları ve ifade etmeleri yönünde teşvik edip yönlendirelim. Bu onların empati becerilerinin gelişmesine, kuracakları arkadaşlık ve ilişkilerin sürdürülebilir olmasına ve iletişim becerilerinin güçlü olmasına katkı sağlayacaktır. Yani bugün atacağımız adımlar gelecekleri için büyük yatırımlar demek.
✓ Kızlarımızı yapamayacakları algısı ile yönlendirmeyelim. Onları mümkün olan en küçük yaşta yani doğdukları andan itibaren her işi yapabilecekleri konusunda cesaretlendirelim. Korumacı olmak yerine kendilerini savunmayı öğrenecekleri sporlara yönlendirelim ve kendi korkularımızı dilimize yansıtmadan aramızdaki iletişimi düzenleyelim.
✓ Çocuklarımızla beraber yaptığımız etkinlikleri gözden geçirelim. Yaptığımız etkinlikleri cinsiyete göre seçiyorsak, farklı aktiviteleri planlarımıza dahil edelim. İki cinsiyetten de beklenen meslekleri, oyuncakları, oyunları, renkleri
aktivitelere dahil ettiğimiz zaman çocuklarımızın hayata baktıkları pencere büyür. Örneğin, kız çocuklarınızı futbol ve basketbol gibi sporlara yönlendirirken oğullarınızı dansa, baleye, yemek pişirmeye yönlendirebilirsiniz.
✓ Ne oğullarınız oğlan olduğu için hareketli ne de kızlarınız kız oldukları için sakin olurlar. Bunlar tamamen çocuklarınızın mizaç yapısı ile ilgilidir. En az kız çocukları kadar nahif ve duygusal olan oğlan çocukları olduğu gibi yerinde duramayan kız çocukları da vardır. O yüzden toplumsal normların belirlediği oyuncakları değil çocuklarımızın ihtiyaç duyduğu oyuncakları onlara alalım. Bu noktada biz bir yere kadar müdahale edebiliyoruz, izledikleri çizgi filmler, okuldaki arkadaşları onları yönlendiriyor ve elimizden bir şey gelmiyor diye düşünebilirsiniz. Haklısınız da. Ancak onların arkadaşlarından ya da izlediklerinden etkilenerek dile getirdikleri taleplerini onlarla değerlendirebilir, düşünce ve duygularını konuşabilirsiniz. Siz en başından beri onunla bu sohbetleri yapar haldeyseniz bir gün çocuğunuz size rahatsız olduğu bir eşitsizlikle gelebilir ve o konuyu sizinle tartışmak isteyebilir. Bu onun için yapabileceğiniz en büyük iyiliklerden bir tanesidir.
✓ Kullandığımız dili değiştirelim. Hepimizin alışık olduğu, söylemekte bir sakınca bulmadığı deyimler vardır. Birkaç yıl önce bir reklamda tamamen eril bir dille kadınlar gününe dair anlatımlar yapılmış ve kullandığımız dilin zihnimizdeki kalıplardan geldiği ifade edilmişti. O reklamla birlikte pek çoğumuz “aa evet” demiş ancak yolumuza aynen devam etmiştik. Fark etmeden de olsa bilim adamı derken kadınların bilim konusunda yeterli olmadığı, kız gibi derken kızların korkak olduğu, devlet adamı derken kadınların yönetici görevlerinde yer alamayacağı, insanoğlu derken erkeklerin yüceltildiği kadınların ise değersizleştirildiği, kız başına derken kızların kendi başlarına bir şey yapamayacağı mesajlarını çocuklarımıza veriyoruz. Bu alt mesajlar onların seçimlerini ve değerlerini belirliyor. Bu yüzden kültürel kimliğin mimarı dilimizi özenle ve tarafsızca kullanalım.